Yeni dönemin en önemli etkilerinin başında eskiye göre daha fazla sayıda ürün geliştirmemiz gerektiği geliyor. Bu nedenle; proje yönetimi, eş zamanlı mühendislik, stratejik iş birliği, veriler üzerinden hızlı/doğru kararlar gibi konuların bileşkesi olan çeviklik konsepti imalat endüstrisinin odaklandığı ana konuların başında. Hız ve esnekliğin kombinasyonu ve ‘ön görülemeyen değişime adapte olabilme yeteneği’ olarak tanımlanan çeviklik kavramı olmadan artık rekabetçi olabilmek neredeyse olanaksız. Kalite ve maliyet faktörlerinin yaşamsal açıdan gerek ancak yeter koşul olmadığı günümüz rekabet ortamında sipariş kazanmanın yegâne yolu gerek koşullara, ‘hız’ faktörünün eklenmesidir. Bu da ancak çevik stratejileriler uygulanarak elde edilebilir.
Literatürde birçok çalışmada, ön görülemeyen belirsizliği yönetebilmek ve değişime hızlı adapte olabilmek için çevikliğin önemi vurgulanmıştır. Çevikliğinin özünde, “Algı – Analiz – Karar verme – Aksiyona geçme” adımlarından oluşan etki/tepki çevirimini olabildiğince kısaltarak, karar verme sürecini hızlandırmak yatar. Bir başka ifade ile ‘bilgi yönetimi’ ya da ‘bilginin gücü’ konusunu çevikliğin odağına koyabiliriz.
Eskiden bu süreci kısıtlı teknolojik olanaklar ile yapar, sistemler arasındaki sınırlı bağlantı nedeniyle istenilen süreç entegrasyonuna tam olarak ulaşamazdık. Ancak, şimdi bağlantı (connectivity & inter-operability) ile tüm süreçlerde entegrasyonu sağlayabiliyoruz. Veriyi üretildiği yerde ve anında ileterek, büyük veriden anlamlı sonucu türetebilmek için gerekli tüm sistemler tek bir iletişim ağı (CPS) üzerinde konumlandırarak, etki-tepki sürecini kısaltabiliyoruz. Aslında, yaptıklarımız / prensiplerimiz yine aynı, sadece metotlar değişiyor. Çevik stratejiler üzerine teknolojiyi bindirerek, yani 4.0 olarak daha çevik organizasyonlar kurabiliyoruz.
