İş dünyası bir değişim/dönüşüm sarmalıma girmiş gidiyor. İnsan ihtiyaçlarının/isteklerinin sınırsız olması ve bir ihtiyacın tatmininin yeni bir ihtiyaç doğurması (platon), belki de değişimi ve dolayısı ile dönüşüm tetikleyen en önemli unsur gibi görünüyor.
Dönüşümü, teknik olarak hal değişimi (faz transformation) olarak da tanımlayabiliriz. Yani, bir durumdan başka bir duruma geçebilmek. Eğer, işletmeler bir malzeme olsaydı dönüşümü fiziksel süreçler veya kimyasal tepkimeler üzerinden gerçekleştirebilirdik. Ancak, bizim işimiz; insanı ya da iş yapma modelimizi değiştirerek/dönüştürerek yeni bir kültür elde etmek. İşte bu, öyle kolay olmayan ve farklı tekniklerin uygulanmasını gerektiren bir süreç. Zira, makinelerin yerlerini değiştirmek, yeni bir üretim hattı kurmak ya da demirden çelik elde etmek belki kısa süre içinde gerçekleştirilebilir; ancak insanların davranışlarını, iş yapma tekniklerini değiştirerek yeni bir kültür inşa etmek uzun yıllar sürer.
Literatürde, kültürün inşası ve yayılımı konusunda iki ana tema üzerinde durulur: Katılım ve İletişim.
Katılım, bu aşamada ele alınması gereken öncelikli konudur. Zira, katılım olmadan başarı elde edilemez (T. Ohno). Ancak, insanların değişim sürecine katılımını tesis etmek hiç kolay değildir. Etkin liderlik özellikleri sergilemek, insanlara hata yapma imkânı sunmak, yol açmak/göstermek ve en önemlisi o yolda gitmek gibi erdemler gerektirir. Eskilerin dediği gibi; ‘yola çıkıp varamayan, yoldan çıkıp varabilen yoktur’ ilkesinden yola çıkarak, katılımın sağlanması için liderlerin ekibine doğru yolu gösterme ve güdüleme gibi konularda önemli görevleri olduğunu belirtmekte yarar bulunmaktadır.
Tabi, bunun bir de organizasyon tarafı vardır. Organizasyon, ‘aynı amaç doğrultusunda gönüllü olarak bir araya gelmiş topluluk’, olarak tanımlanır literatürde. Amaç birliği ve gönüllüğünün sağlanması bir organizasyonun temelini oluşturur. Bu temelin harcı da iletişimdir.
İletişim bir organizasyonun can damarıdır. Söyleneni/aktarılanı anlamak, anlaşılana hak vermek, hak verilerini uygulamak, uygulananı sürdürmek ve sürdürüleni standartlaştırmak süreci iletişimin kalitesini açıklar. İletişimde asıl amaç standardın tesis edilmesidir.
Dönüşümün teknik boyutu önemlidir, ancak asıl mesele kültürel anlamda dönüşebilmektir. Yani, kişiden, zamandan, mekândan bağımsız olarak; süreçlerin her defasında aynı yöntem, aynı hız ile yapılarak her defasından aynı sonucun elde edilebilmesine olanak sağlayacak zeminin hazırlanmasıdır. Standartlaşma olarak da tanımlayabileceğimiz bu süreçte özellikle katılım ve iletişim konularına odaklanılması, dönüşümün sağlıklı gerçekleşebilmesi açısından yarar sağlayacaktır kanısındayım.
Değişim ya da dönüşüm kavramları şu aralar en sık duyulan kelimelerin başında geliyor. Hemen her işletme değişmek, dönüşmek istiyor; bu anlamda çaba sarf ediyor ancak çok az başarı hikayesi duyuyoruz. Gerçek maalesef ki bu; başarı oranımız ciddi anlamda düşük.
Peki, acaba nerede hata yapıyoruz? Neden, bazıları değişirken biz değişemiyoruz?
Bu konu ile ilgili herkesin farklı görüşü olabilir. Kimileri teknolojik alt yapı eksiğini, yetkin insan kaynağı olmamasını değişim karşısındaki en büyük engel olarak görürken; kimileri bütçe, strateji alanlardaki eksikliklerin değişimin gerçekleşmesine engel olduğunu savunabilir. Bunlar doğrudur. İşin teknik boyutu bu şekilde tanımlanabilir. Ancak, teknik boyut sosyal boyut olmadan tek başına işe yaramaz. İşletmede yeni bir robot kurmak, akışı değiştirmek belki haftalar sürer; ancak insanların davranışlarını, alışkanlıklarını ve düşüncelerini değiştirebilmek bazen yıllar alır. Gerçek değişimi, yani kontrol ya da zorlama olmadan, yeninin uygulanmasını istiyorsak, öncelikle insanların değişimi satın alması gerekmez mi? İnsanların sahiplenmediği bir düşünce varlığını ne kadar devam ettirebilir? O halde; başarısızlığımızın asıl nedeni ‘değişimi tek boyut üzerinden gerçekleştirmeye çalışmak’ olabilir mi? Belki…
Değişimin itici unsurlarının başında teknolojik gelişmeler geliyor. Gelişimin logaritmik artış göstermesi, bilginin üretim/tüketim hızının haftalar mertebesine inmesi, imalat teolojilerinde/metotlarında SIR diye bir kavramın kalmaması istisnasız olarak her şeyin dinamik olmasını zorunlu kılıyor. Dinamik olmak yani sürekli güncel kalmak, en son geçerli sürüm ile süreçleri yönetmek imalat işletmeleri için olmazsa olmaz bir unsur. Artık ilk olmak yeterli gelmiyor; rekabet edilen alanda en güncel, en geçerli teknolojileri ve sistemleri kullanmak; güncel bilgiyi öğrenen ve kullanan insanlar yetiştiren insan kaynakları politikalarına sahip olmak, sanıyorum ki işletmelerin en öncelikle düşünmesi gereken konuların başında geliyor.
Çok şey söylenebilir bu konuda ancak konuyu özetlemek gerekirse: ‘Öğrenmek/öğretmek ve uygulamak’ ya da bir başka ifade ile ‘öğrenen organizasyon olabilmek’ konusunu heybemize almamız gerekiyor. Hatalardan ders almak, alınan dersleri hem mevcut hem de yeni kuşaklara aktaracak sistemler kurmak, bunun içinde teknik ve sosyal boyutun bir arada ele alındığı ‘kültürel dönüşüme’ girmek gerekiyor gibi sanki…
Kültürel dönüşüm tek bir mucizevi hareket ile gerçekleşmez. Tek bir devrim değil – felsefesi olan küçük küçük evrimler ve stratejiye dayanan doğru eylemler ile dönüşümün kalıcı olması sağlanabilir. Aksi halde, tükenmez kalem yayı gibi elinizi çektiğinize aynı noktaya geri gelirsiniz. Doğru felsefe ve stratejiyi kurgulamak için malzeme biliminin temellerinden faydalanabiliriz kanısındayım.
Dönüşümün Felsefesi
Malzeme bilimciler iyi bilirler kristal yapılarda bile mükemmellik olmadığını. Bir kristal kafes yapıda ortalama her 10.000 noktadan biri boştur (100 ppm); yani olması gereken yerde / noktada atom yoktur. Bu durum her ne kadar kusur olarak tanımlansa dahi gerçekte teknolojinin bu seviyeye gelmesinde bu kusurların etkisi yadsınamaz. Eğer bu kusurlar olmasaydı istenilen özelliklerde yeni malzeme tasarımlarının yapılabilmesi olanaklı olamazdı. Bugün kullandığımız yarı iletken ya da entegre devre/ yonga teknolojilerinin gelişmesi veya daha sert, dayanımı yüksek ve hafif malzemelerin elde edilebilmesinin altındaki en temel etken kristal yapılarda bulunan atomsal seviyedeki bu kusurlardır. Malzeme tasarımcılar bu kusurlara atomsal ölçekte müdahale ederek (yabancı atomlar ilave ederek), farklı özelliklerde malzemeler tasarlayabilmekte ve bu sayede teknolojik gelişmenin ivmesini artırarak mükemmelliğe daha da yakınlaşmamıza önayak olmaktadırlar.
İmalat süreçlerimizde de aynen kristal yapılarda olduğu gibi birçok kusur mevcuttur. Süreçler arasındaki zayıf bağlar, amorf organizasyonlar ve bu kusurlar sonucunda ortaya çıkan iletişim, verim, kalite sorunları bunlara örnek gösterilebilir.
Bu aşamada, imalattaki MEGA süreçlerde operasyonel mükemmelliği elde edebilmek için malzeme biliminden feyz alınabilir. Kusurları bir fırsat olarak görüp, aynen malzeme tasarımcılarının yaptığı gibi atomsal ölçekte yani en aşağıdan yukarı doğru (NANO ölçekte) süreçleri düzenlemeye/tasarlamaya, bunu yaparken de yavaş yavaş acele etmeye ihtiyacımız var. Ancak bu sayede daha sağlam, sıkı yapılar/süreçler elde edebilir ve dönüşümü/değişimi daha sağlıklı yönetebiliriz. Aksi halde, sağlam olmayan tuğladan, güvenli bina çıkmayacağı gibi en alt süreçlerdeki kusurları ortadan kaldırmadan da büyük yapıyı değiştiremeyiz. Burası, kültürel dönüşümün felsefi boyutudur.
Dönüşüm Fazları
Malzeme bilimde ‘İşlem (Process) – Yapı (Structure) – Özellik (Properties) – Fonksiyon (Function)’ ilişkisi vardır. Yani, bir malzemenin fonksiyonunu değiştirmek için özelliğini, özelliğini değiştirmek için yapısını ve yapısını değiştirmek için de üzerine uygulanan işlemin değiştirilmesi gerekir. Örneğin, grafit elementini çok yüksek basınç altında, uzun süre tutarsanız elmasa dönüşür. Benzer şekilde çeliği sertleştirmek için de ısıl işlem sürecini kullanırız. Yani, işlem (Process) konusu değişimin ana unsurlarından biridir.
İşletmelerde de durum aslında buna çok benzer. Değişim sonucunda istenilen fonksiyonun elde edebilmesi için özelliğin; özelliğin değişimi için yapının, yapının değişimi için de doğru süreç/işlem modelinin kurgulanması gereklidir. Eğer, doğru işlem/süreç kurgusunu kurgulamadan yapıyı ve özelliği değiştirmeye başlarsanız, dönüşüm de istenilen fonksiyonunun elde edilebilmesi olanak dışıdır.
İşte bu aşamada stratejik planlama ve yetkinlik konusunun önemi ortaya çıkıyor. Başarıyı tesadüfe bırakmayıp şansı planlamak olarak da tanımlayabileceğimiz stratejik planlama evresinde, dönüşüm için gereken süreç/işlem kurgusu ne derece doğru yapılırsa dönüşüm adımları da o denli sağlıklı olarak ilerler. Unutmamak gerekir ki, çelik, demirin (Fe) yeteri derecede ısıtılması (preparation for change), içerisine karbon atomların (C) eklenmesi (integration) ve gerekli faz dönüşümlerinin gerçekleşmesi (transformation) sonucunda elde edilir (standardization). Çelik ya da çelik gibi işletmeler elde etmek için malzeme bilimi bize yol gösteriyor.